Namaz Vakitleri
Görüntülenen Şehir:   Loading
Puan Durumu Loading
Gazeteler
  • Akşam Gazetesi
  • Bir Gün Gazetesi
  • Bugün Gazetesi
  • Cumhuriyet Gazetesi
  • Dünya Gazetesi
  • Fanatik Gazetesi
  • Fotomaç Gazetesi
  • Güneş Gazetesi
  • Haber Türk Gazetesi
  • Hürriyet Gazetesi
  • Millî Gazete
  • Milliyet Gazetesi
  • Posta Gazetesi
  • Radikal Gazetesi
  • Sabah Gazetesi
  • Sözcü Gazetesi
  • Star Gazetesi
  • Takvim Gazetesi
  • Taraf Gazetesi
  • Türkiye Gazetesi
  • Vatan Gazetesi
  • Yeni Akit Gazetesi
  • Yeni Asta Gazetesi
  • Yeni Şafak Gazetesi
  • Zaman Gazetesi

KARA TRENİN KONDÖKTÖR ABİSİ

Bu haber 1290 kere okunmuş. 23/05/2020

 

Okulun açılmasına bir-iki gün kala Savaştepe'ye İlköğretmen Okulu'ma  genellikle  babam götürürdü beni. Talebe treni ile gidiyorduk o zamanlar Savaştepe'ye  karayolu ile ulaşım yoktu.

Baba dedem Ahmet Raif Çavuş  Tren yolcu olarak DDY'da  nerdeyse bir ömür çalışmış. İki ağabeyinin şehit olması nedeniyle askerlik yapmamış.18 yaşında başlamış göreve "yol çavuşu" olarak. O nedenle  adının yanında Çavuş öz ismi gibi kalmış . Raif Çavuş. İlk çalıştığı yer Eskişehir tren yolu. Sonra İzmir - Uşak tren yolu yapımında görev yapar. Oradan Savaştepe - Balıkesir ve Kepsut  tren yolu yapımında uzun yıllar görev yapmış. Babam Kepsut ilçesi / Nusrat Köyü'nde doğar. Nusrat Köyü babamın da anılarında çok büyük yer tutardı. Nusrat Köylüleri ile olan anılarından birini buraya yazmazsam içimde hüzün olarak kalır. Yazayım da hüzün değil güzel bir anı olarak  kalsın.

Dedem Raif Çavuş , işçilerle güzel sohbetler ederken , araya muzırlık yapanlar da karışır ortalığa gülmece saçarlarmış.  Nusrat Köyü sakinlerinden saf , ama çok çalışkan olan Hasan ile arkadaşları alay eder gibi konuşunca , dedem kızmış. 

- Neden  öyle seslenip, çağırıyorsunuz. Ayıp değil mi ?

- Çavuşum , hadi seslen bakalım , adını söyle sana dönüp bakacak mı ?

Dedem seslenir : - Hasannn ..Hasannn.. Hasannnnn!.

Hasan dönüp bakmaz. Gördün mü çavuşum. Bak ben sesleneyim , şimdi nasıl bakacak..

- Öküz Hasannnnn..

- Buyur aga.

Dedem şaşırır. Bir de kendisi dener. Lakabını duymadan Hasan dönüp bakmaz.

Lakabını başına ekleyip adını sesleyince Hasan , buyur çavuşum der.

Ama dedem yine de siz artık bu öküz lakabını bırakın , size durup dinlenmeden su  taşıyan , hizmet eden Hasan'a haksızlık etmeyin. Öküz Hasan değil , adı sucu Hasan olsun.

Sucu Hasannnnn...

 

 

************************

 

Demiryolu tamirinde, bakımında  dedem ve çalışanlarının Nusrat Köyü'nün sınırının başladığı yerden diğer köyün sınırına kadar olan yere kadar Nusratlı işçiler çalışırımış. Gündelik yövmiye ile. Dedem çalışma saatlerini hak geçirmeden , diğer köylülerin de hakkına sahip çıkarak bu işi yaptığından , dostluk ve sağdıçlık öne çıkmış. Dedemin Nusrat Köyü'nden sağdıcı olan Mustafa Doğan'ın, oğlu Hüseyin ile babamlar Nusrat Köyü sağdıçlığı yaşarlar. Babalar sağdıç olur. Çocuklar da sağdıçlığa özenirler. Yıllarca anılarda yaşayan bir sağdıçlık güzelliği dillerde dolanır durur. Yıllar sonra Savaştepe İlköğretmen Okulun'da biz torunlar karşılaştık. Hüseyin Doğan ve Bilal Doğan. Hüseyin Doğan büyük sadıcım , büyük dediysem benden iki yaş küçük . Bilal'in büyüğü Hüseyin. Bilmiyorum bizden başkası var mı ? Kadın ve erkek sağdıçlığı. Yıllar sonra karşılaştığımızda , anılar havada uçuştukça daha bir birbirimize sarıldık. Bilal , eşi kızları , ablaları , Hüseyin ve eşi Hamide Ayvalıkta yediğimiz son sağdıçlı yemeğimiz oldu.   Eski Rum evimin minik bahçesinde kurduğumuz sofrada en güzel türkülerimizi söyledik. Bilal sadıcım ile kıyak bir Balıkesir çiftetellisi oynadık. Ayvalık sokağındaki komşular bize alkış tutular..  Küçük sağdıcım , Prof. Dr. Bilal Doğan aramızdan erken ayrıldı. Yazdığı kitapları , Japonya , Amerika , Almanya ve dünyanın pek çok ülkesinde okutulurken hala yaşıyor diye düşünüyorum. Küçük sadıcım , yıldızlar yoldaşın olsun.

 

************************

 

Bayram yaklaşırken  , evin en küçüğü olan  babam ayrıcalıklı olurmuş hep. O bayram için , Babanem Fatma Zehra hanım ,  ben  özeniyorum Hayati'ye bu bayram bahriyeli elbise alalım diye dedeme dayatmış. Ismarla kondöktör abiye , getirsin İstanbul'dan. Dedem , İstanbul'a giden trenin kondötörüne babam için Bahriyeli yakası olan  bayramlık elbisenin siparişi verir. Bayramda  , bahriyelilerini giyip Nusrat  tren istasyonunda elbiseyi alıp getiren kondöktörü selamlar babam.

- Kondöktör abiii.. Nasıl yakışmış mı ?

Annesiyle geçirdiği bayramları çok az olur Hayati'nin.

Bahriyeli elbiseleri , yenilenir , boyu az daha uzar. Bayramlar artık eski tadında değildir.

Nusrat Köyüne veda ederler.

 

************************

 

Savaştepe'ye tekrar taşındıklarında babam ilkokula başlar. Annesini kaybettiğinde , annesi 45 yaşında , babam da on yaşına yeni girmiştir. Yeni kurulan Savaştepe Köy Enstitüsünde en küçük öğrencidir. Saçlarını alaburus keserler. Bahriyeli elbiselerini giyemez , boyu uzamıştır. Hayat, Hayatiye adil davranmamıştır o çocuk yaşında. 

 

************************

 

Yıl 1964 yatılıya geçiyorum.

Martlı mahallesi uykuda olurdu o saatlerde.Belediye kahvesi yeni açılmış, dumanı tüten çay ve kahve kokusu yayılır caddeye. Misler gibi.Havayı İçine çektiğinde kahve içermişcesine bir duyguya kapılırsınız. Anne dedem Ahmet Öksüm çok otururdu bu kahvenin bahçesinde. Yaz geldiğinde anneannem Hasene Hanım , yemek saatini o gelince ayarlayıp kurardı.

 "Dedeniz eli kulanda gelir şimdi"

İlk yıl gündüzlü ( nehari )  olarak okuduğum  Savaştepe İlköğretmen Okulumda , sınıfımı doğrudan iyi derece ile geçince  yatılı ( leyli) hakkını kazandım. Bu işlemler için Balıkesir'e geldiğimde dedem benim yatılı öğrencilik senedime imzayı Belediye Kahvesinde atmıştı. Babamla sabahın köründe  resim için hükümet binasının önündeki " şipşak" foto ile senet için vesikalık çekilmiştim. Anılar bugün gibi gözümün önünde. 

 

************************

 

Koca saatın yokuşunu inerken bavulum babamın elinde olurdu. Ben yanında onun kuyruğu misali. Her yolculuğumuzda anlatırdı. Kaç kerrelerce dinledim aynı anılarının buruk ve keyifli olanlarını.Annesini kaybettiğinde on  yaşında olduğunu her keyifli ve hüzünlü anısının arasına sıkıştırır ,annesini yad ederdi. Mihriye halam da annesinin simasını anlatırken , babanın  bıyığını kes ,bir başörtüsü bağla işte babaannen derdi. Çünkü biz babaannemizin hiç resmini görmedik. Geniş ailemizde yıllardır arıyoruz , ama  bir tek resmini bulamadık. Tek bir  kare resmi yok. Bizler onun cansız hayalini bilmiyoruz.  Can sıkıcı bir hikayedir bu. Mihriye halam , annesinin resimlerini çoğaltmak için fotoğrafçıya verir. Fotoğrafçı dükkanında yangın çıkar. Aile resimlerimiz yanar. Bu ailemizde yıllardır bizlerin içinde duran çok can yakıcı bir hüzündür. Babam; annem hayalimde bile zor canlanıyor derdi. Gözleri , buğulanır. Eskilerin anılarından söz ederken içimizdeki hüzün başka olurdu. Bazen de   babam   takılırdı bana, "Fatma Zera, anamın adı ağzımın tadı ".  O gün babam beni bırakıp bensiz Balıkesir'e dönecek ya  , özlemler başlardı, bilirdim. Savaştepede yaşayan üç ablasını görmek ona ayrı bir keyif verirdi. Raif Çavuş , ailesi ile Savaştepe'ye geldiğinde kızları yeni yetişmektedirler. Genç kız olduklarında , kısmetleri burada çıkınca ev - bark kurarlar. Rahime Dikmeoğlu , Mustafa Dikmeoğlu ile evlenir.  , Nazife Dikmeoğlu halam  , kuvvacı efelerden İsmail Dikmeoğlu ile evlenir .  Savaştepe  kuvvacılarının en yiğitlerindendir İsmail Dikmeoğlu.  Raif Çavuş'un küçük kızı  Şaziye Çalı da ablaları gibi  ,  Savaştepeli bir beyefendi olan Mustafa Çalı ile evlenir. Babamda en çok onun emeği vardır. Anasızlığını onun yamacında giderir.  Rahmetli eniştem Mustafa Çalı , babam geldiğinde halama takılır , hadi gözün aydın olsun. Hayatın geldi. Bu söz babamın içini ısıtır.

 

************************

 

Kışın sıcacık olurdu Balıkesir Tren Garı "Bekleme Odası" Balıkesir'in ayazı ile dalga geçercesine hemde. İçeriye girdiğinde soğuğa ve ayaza nanik yapar gibiydi.  Gişeye yaklaşır , hafifçe eğilerek söylerdim. Savaştepe' ye bi talebe bileti. Babam , bilet almayı öğretmişti bana.

Siz hiç bu koltuklarda oturdunuz mu ?

- Ben oturdum. O zamanlar 11 yaşındayım. Bu koltuğa oturup sırtınızı dayadığınızda ayaklarınız yere paralel uzanır. Ben çok denedim o zamanlar. Babam otururken ayakları yere basar , sırtını koltuğa dayardı. Ben sırtımı koltuğa dayar , ayaklarım uzun , uyuklardım. Tren istasyona yanaşıp , düdüğünü çalana kadar. Balıkesirden kalkardı Talebe treni.

Sabah 6.15 de. Bazen gecikirdi , 6.45 te hareket ederdi

Yerleşim yerlerine yakın olan tren yolu kenarında beklerdi çocuklar.

Trenle yarışır gibi koştururlardı.

Gasteeee..Gasteee.. Gaste..

Bir tren yolcunun çocuğu olan babam ,Özellikle gazete biriktirirdi.  Kendi deneyimlerinden bildiği için tren yolculuğu yapacağımız zaman biriktirdiği gazeteleri rulo yapar iple bağlar öyle  çocuklara atardı. Çünkü gazeteler açık atıldığında yırtılır ve okunmaz derdi. Babamın çocukluğumda en çok kızdığı şeylerden biri de trenden atılan gazetelerin rüzgarda savrulup yırtılması imiş. Tren istasyondan ayrılırken , makas tıkırtıları duyulur. Tren hızlandıkça , bu makas geçişlerinde bir tempo yaklardım aklımca.Sanki şarkı söylerdi tren yolları. Tüneller geçilirdi. Kara trenin camını hemen kapatmazsan içeriye kara bir duman girerdi. Kara tren çuf çuf.. Yolcular , yerlerinde.. Kondöktör abi kontrole gelecek, dolaşmak yasak.  Çok iyi anımsıyorum , Savaştepe Belediyesi hoparlöründen akşam üzeri şarkılar çalınırdı. Ben Abdullah Yüce'nin okuduğu " uzayıp giden o tren yolları , açılıp sarmaya anne kolları " şarkısını burada öğrenmiştim.   

  O  dönemde köy çocuklarının gazete okumak için trenle yarışmasını koşturmasını asla unutamam.  Babamın rulo yaptığı gazeteleri çocuklara atmak çok keyif verirdi.  Soğucak istasyonunda mutlaka çöp- şiş alırdık. Babam gazeteleri teslim ederken , çöp şişimiz hazır olurdu. O lezzeti asla unutmadığımı buraya yazayım. Çocukluğumdan kalan güzelliklerin arasında özel bir yeri var.

Babamla karşılıklı çöp şiş yemenin tadı bir başkaydı belki de.

 

************************

 

Şubat tatili bitti. Okuluma yine babamla gidiyorduk. Yaşlı bir demiryolcu ile babam sarmaş dolaş olup , ağlaştılar. Uzun süredir görüşmüyorlarmış. Bekleme salonunda olanlar onlara bakakalmıştı. Dedemden söz ettiler. Nusrat, Savaştepe  günlerini konuştular. Emekli olup Manyas'a memleketine dönüyormuş. Babaanemle aynı memleketliymiş.  Babam bu benim kızım dedi. Tanıştırdı. Ben babanın çocukluğunu bilirim. Ben o zamanlar filinta gibi bir kondöktördüm. Babana İstanbul'dan bahriyeli elbiselerini ben alırdım. Hay gidi hay Raif Çavuşum. . Hayaticim , seni gördüm ya, çok memnun oldum. Yolun düşerse gel , küçük kız sen de  adresimi yaz bakayım. Babam elimi sıkıca tuttu, bu kondöktör abimi 50 yıl sonra görsem yine unutmam. Kara trenlerin filinta abisini nasıl unutayım. Annemin kahvesini içer , brikaç çerkesce sözcükle memleketini anarlardı. Anılar tren yolunun her makasında , duruyor gibiydi..

 

Dedem Ahmet Raif Köseley DDY Yol Çavuşu olarak 18 yaşından 70 yaşına kadar çalışmış. İzmir , Uşak, Balıkesir , Kepsut ,Bandırma demiryolları yapımında görev yapmış. Bu resimde o var mı yok mu bilemiyorum.Emekleriyle ,elleriye kıstlı teknolojiye rağmen başardıklarının resmidir.  Işıklarda uyusunlar. Minnet ve dua ile. 

 

Geçenlerde sayfamda yazdım. Trenyolcu bir dedenin torunu olarak.  Şimdilerde hep kusurları bulunmaya çalışılan dönemin yiğitlerinin , canı pahasına kurup var ettikleri gelişmişliğimizin izlerini anmak adına. Batının dört  yüz yılda başardığı reformların 15 yıla sığdıran savaş yorgunu ülkede mucizeler yaratan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Demir ağlarla örülen Anayurdu" görmeyenlere yanıtı Oğuz Geren kardeşim verdi. Bizlerden çok sonra  , Savaştepe Öğretmen Lisesi mezunu olan  Oğuz Geren'in yorumu yazıma aldım, "Bizim gibi tarihi mirası olan ülkelerde turizm amaçlı buharlı tren turları düzenliyorlar.. Çokta alıcısı var. mesela Hindistan Palace on Wheels Express.. bir diğeri ise Pride of Afrika Train turları. birde son yıllarda Tahran'dan başlayıp, tüm orta Asyayı paralel geçip, Moğolistan ile devam eden ve en son istasyonu Pekin olan Nostaljik İpekyolu Ekspres..

Ulaştırma Bakanlığımıza bağlı TCDD kurumu neden tarihi Haydarpaşa istasyonundan başlayıp Kars; Van ve Diyarbakır'da biten 3 tane turistik buharlı nostaljik tren seferi koymaz?. Zaten Kars'ta bitecek olan trenin hali hazırda müşteri tavan.. Birde o hattı buharlı nostaljik tren ile katettiğinizi düşünsenize..

Ahşap işçiliği ile zenginleştirilmiş barok tarzda vagonlar, kompartmanlar, yataklı vagonlar ve şahane restorant vagonlar.. Van'da bitecek olanı Haydarpaşa'dan başlatma.. İzmir Basmaneden başlat. Değişik bir güzergah. Tüm Anadoluyu batıdan doğuya paralel gezdir ahaliyi..Finalde Van gölünün muhteşem manzarası ve zengin kahvaltısı ne güzel olurdu?.. Diyarbakır'da bitecek olanı düşünebiliyormusunuz?. Hareket halinde iken Hazar gölü manzarasında sabah kahvaltısı.. (Biz bunu 2001 yılında Ankaradan bindiğimiz 4 Eylül mavi treninin yemekli vagonunda eşim ile yaptık, muhteşemdi. Sabah yeni olmuş. Hazar gölü solumuzda masmavi ve önümüzde tren restorantın şefinin mükellef kahvaltısı..) Finalde Diyarbakırın zengin tarihi.. çevre illere günü birlik yurlar. (Hasankeyf, Mardin vesaire) yap kardeşim "Haydarpaşa-Eskişehir-Konya-Adana-Gaziantep seferi" tarihi ve gastro turu enfes olur.. Bandırma'dan başlayıp tüm batı Egeyi yukarıdan aşağıya kesen ve söke'de biten "zeytin ekspres" tertip et. gezdir ahaliyi Balıkesir, Bergama, İzmir, Selçuk, Efes, Kuşadası..

Şimdi kim düşünecek bunları değil mi ablam?"

 

 

************************

 

Soruna yanıt vereyim kardeşim.

Bizler düşüneceğiz!.

 

FATMA ZEHRA KÖSELEY

YorumlarBu habere hiç yorum yapılmamış     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

1 + 9 = ?