KİRLETİCİLER, JEOTERMAL VE ÇÖZÜM
ÇEVRE GÜNDEMİ
Değerli dostlar, birkaç haftadır Edremit Körfezi’ndeki kirlilik sorunu üzerinde durduk ısrarla. Bu hafta, başka bir güncel çevre sorununa da değinerek toparlayacağız artık bu konuyu. Göreceksiniz ki, sorunlar bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlılar, çözüm ise çevre sorunlarına en geniş açıdan bakmaktan geçiyor.
Bugüne kadar yazdıklarımda görüldü ki, Edremit Körfezi özellikli bir bölgedir. Bir hassas su alanıdır. Bilim bunu söylüyor. Bu tür su alanlarının kıyısındaki yerleşimlerden çıkan kanalizasyon atıklarının arıtılması için, kurulacak tesislerin ise “ileri arıtma” özelliği taşıması, hem bilimin ve hem de yasaların bir gereğidir. Şimdilik, Körfez ilçelerimiz bu gereğin çok uzağında bulunuyorlar. Kamuya ait arıtmalar konusunda sorumlu kurum BASKİ’dir, doğru. Ancak arıtmalar konusundaki tek sorumlu kurum da değildir. Körfez’de otel, motel, site ve benzerlerinin de kullandıkları onlarca özel arıtma tesisleri bulunuyor. Bunların denetlenmesi, yeterlik analizleri ve gerektiğinde cezai işlem uygulanması hususu ise Çevre İl Müdürlüğü’nün sorumluluğunda.
Körfezi kirleten bir diğer faktör de akarsularımızın, derelerimizin durumudur. Derelerimiz, denize kirlilik taşıyan kanallar durumuna gelmiştir günümüzde. Örneğin, yıllardır Havran’ın arıtma tesisi yoktu ve ilçenin hiçbir işleme tabi tutulmayan tüm kanalizasyonunu Havran Çayı, Burhaniye sahillerine taşıyordu. BASKİ, 2019 Temmuz’unda Havran’ın arıtma tesisini bitirdi ve devreye aldı nihayet ama Havran Çayı hala denize kirlilik taşımaya devam ediyor. Neden? Çünkü, Havran Çayı’nın geçtiği güzergahta çok sayıda besi ve tavuk çiftliği var, konserve ve zeytin fabrikaları var, bunlar Havran Çayı’nı kirletmeye devam ediyorlar. İlgilenmesi gereken kurum ise Tarım İl Müdürlüğü.. Tabii bir de bazı kırsal mahallelerin hala kanalizasyonu yok, bunlar da çayı kirletmeye devam ediyor ki, bu husus BASKİ’nin görevi.. Öte yandan derenin genel anlamda kirleticilerden korunması ve bunlara karşı önlem alınması ise Devlet Su İşleri’nin görevi..
Bir diğer örnek olarak Edremit Çayı’na da bakalım. Eybek Dağı eteklerinden doğan üç kaynağın birleşmesiyle oluşan çay, Emin Kuyu’daki eski vahşi çöp depolama alanına gelinceye kadar temiz akıyor. İlk yoğun kirlenmeyi burada yaşıyor. Bu eski çöp alanı, bütün kirliliğini çaya kusuyor. Bu çöplüğün rehabilitasyonu ise Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin sorumluluğunda. Edremit Çayı sonra akmaya devam edip kentsel alana girince, muhtelif yerlerdeki kanalizasyon kaçakları ve jeotermal deşarjları dereye karışıyor. Bu karışanların bir kısmı Edremit Belediyesi’nin, bir kısmı da BASKİ’nin sorumluluğunda. Derken kentsel alandan çıkan çaya, bu sefer arıtma tesisine giden kolektör hatlarında oluşan taşmalar sonucu kanalizasyon karışıyor, tarımsal kirleticiler karışıyor. En büyük kirlenmeyi ise denize ulaşmadan hemen önce, Zeytinli Arıtma Tesisi’nin yanından geçerken yaşıyor çay. Burada yoğun deşarj var tesisten ve özellikle yazın dehşetli koku yayıyor çevresine. Nihayetinde de, çay denize dökülüyor. Peki, Edremit Çayı’nı bu hale getiren kimler? Saydığım bunca sorumlu kurum ve kuruluş, durumu görüyor ama seyrediyor sadece. BASKİ’nin ise, koca bir çayı bir taraftan alıp, diğer taraftan temizleyerek çıkartacağı bir tesisi yok ne yazık ki. Gerçekçi olalım.
Karayolları Bölge Müdürlüğü, kentsel alan dışında kalan köprü, menfez ve yağmur suyu kanallarını inşa etmek ve bakmakla görevli. Bunlar yağmur sularının denize akışını sağlıyor. Ancak bunlara karışan kirleticilere hiçbir yaptırım uygulama yetkisi yok. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, yazın Mayıs-Eylül ayları arasında 15 günlük periyotlarla, sahillerimizde belirlenen noktalardan yüzme suyu numunesi almak ve tahlil ederek kamuoyuna açıklamakla görevli. Ancak, sonuçlar nedense yaz aylarında ve bunca nüfus yoğunlaşması varken hep “iyi” çıkıyor. Derelerin denize döküldüğü noktalarda ise kokudan durulmuyor . Oralara yakın sahillerde denize girenler ise aynı bakanlığın hastanelerini doldurmaya devam ediyor.
Özetle dostlar, Edremit Körfezi’ni kirleten faktörler pek çok. Bununla ilgilenmesi gereken, sorumlu kurumları sayısı da pek çok. Kirlilikle baş edebilmenin yolu, sadece BASKİ arıtmalarının mütekamil hale getirilmesi değil. Arıtmaların hem kapasite ve hem de kabiliyet açısından yeterli hale getirilmesi, işin ilk adımı. Buna da hemen başlamak gerekiyor. Öyle 2023’e kadar uzatılacak bir çözüme tahammül yok bu işin. Sonra özel arıtmaların düzenlenmesi ve denetime alınması gerekiyor. Derelerin kontrolü ve kirleticilerden arındırılması gerekiyor. Kırsal mahallelerin kanalizasyonlarını en yakın dereye boşaltmalarına önlem almak gerekiyor. Foseptik ile idare eden sahil bölgelerin, kanalizasyona kavuşturulması gerekiyor ve diğerleri..
“Diğerleri de ne olabilir?” derseniz, bunu da güncel bir örnek üzerinden konuşalım isterseniz. Resmi Gazete’nin 11.01.2020 tarihli sayısında bir ilan yayımlandı. Burada, Balıkesir Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı uzun bir tablo ile pek çok jeotermal sahaları sıralıyor ve 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun 10. maddesinin 1.fıkrasının (c) bendi gereğince ihale edileceğini ilan ediyordu. Toplam 11 noktayı ve Burhaniye, Edremit, Ayvalık, Manyas, Bandırma, Balya, Sındırgı ve Susurluk ilçelerini kapsıyor. İhale edilecek alanların önemli bir kısmı, Edremit Körfezi kıyısında yeralıyor. Tabloda koordinatları verilen bu sahalardan iki tanesi ise Edremit ilçemizin Bostancı, Çıkrıkçı, Altınkum yerleşimleri arasındaki bölgede bulunuyor. Aslında bölgemiz “jeotermal” kavramına hiç de yabancı değil. Fay hatları üzerinde, mağmaya yakın yeraltı sularının sıcaklığından, çok eski çağlardan beri yararlanılmış. Eski hamam ve termal su kaynağı dolu bölgemiz. Günümüzde ise, jeotermal kaynaklardan yararlanılarak Edremit merkez ve Güre’de konut ısıtması yapılıyor. Bunu yapan şirketler, yerel yönetimlerin öncülüğünde oluşturulmuş. Ayrıca, termal oteller ve siteler var. Termal turizmi yoğun. Havanın temiz olması ile termal sular yan yana gelince, önemli bir çekim merkezi oluşturuyor bölgemiz sağlık açısından. Bu alanda, jeotermal suların 100-300 metrelerden çekilmesi sözkonusu. Tek sorun, termal suların kullanıldıktan sonra rezervuarına geri basılmaması. Bu sular, dereler vasıtasıyla denize akıtılıyor. Önlem alınması gereken bir husus bu. Termal suların içeriğinde sülfür yoğunluğu olmadığı için, halktan fazla şikayet de gelmiyor ve bu konu yıllardır ihmal ediliyor. Fakat bu seferki ihalede, ne yazık ki sözkonusu alanların yatırım planları ve ulaşılmak istenen hedef ısı dereceleri belli değil. Bu sahaların ihale ile “jeotermal enerji santrali” kurmak isteyen şahıs veya şirketlerin eline geçmesi, Körfez bölgemiz için tam bir felaket anlamına gelecektir. Parası olan bir şirket, 1.000-2.000 metrelerden, derin sondaj yapıp 130-200 derece jeotermal akışkanlara ulaşır ve bundan enerji üretmeye kalkarsa, bölgemiz mahvolur. Körfez’de zeytin ve turizm, temel geçim kaynaklarıyken, birileri JES’leri bu bölgeye getirmeye kalkarlarsa, bir geleceğimizin de kalmayacağı açıktır. JES’lerin buharına ve akışkan çamuruna, ne zeytin dayanır, ne de insan..
Şimdi, bu yazının yayımlandığı tarihte, yani 21 Ocak’ta yapılması planlanan bu ihalede, “kıyı hatlarındaki jeotermal sahaları, konut ısıtma ve termal tesis dışındaki amaçlarla kullanılamaz” ibaresinin bulunmasını beklemek tüm bölge halkının hakkı değil midir? Ne işi var JESlerin körfez kıyılarında, zeytin alanlarında? Ya ihaleyi alan, JES yapmaya kalkarsa? Biz her seferinde, başımıza geldikçe mi konuşup tartışacağız bu sorunları? İşte, başından beri anlatmaya çalıştığım tüm sorunlarda ve güncel olan JES sorununda, bütün temel kuralları ve ana hatları önceden belirleyecek olan bir “Körfez Master Planı” gerekli bize. Doğrusu budur. Bütün gelişmiş ülkelerde işler böyle yapılıyor. Bilinmezler içinde, başımıza geldikçe çözüm araştırarak veya yatırım peşinde koşarak, yaşamı kontrol etmek mümkün olabilir mi? Master Plan’da, konut nerede olacak, tavuk çiftliği nerede; hangi arıtma tesisi, hangi tarihe yetiştirilecek; altyapı yoksa nerelere inşaat izni verilmeyecek; hangi bakanlık birimi, hangi işi, ne zaman ve nasıl yapacak; Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve BASKİ ile ilçe belediyeleri ve merkezi hükumet birimleri nasıl uyum içinde bu planı yürütecekler gibi tüm hususlar belirlenmelidir. Bu olmadan, Körfez’e ve kirlilik sorununa kalıcı ve rasyonel bir çözüm bulunamaz. “İş yapılıyor” dedirtmek için veya seçim zamanı gösteriş için, yatırımlara girişerek değil; aklın ve bilimin emrettiği gereklilikler yerine getirilerek çözüm yaratılır. Bunun ilk adımı da, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından Körfez’e yönelik bir Çalıştay düzenlenmesi ve bu konunun tüm taraflarca, etraflı şekilde, üniversitelerle, bilim insanlarıyla tartışılması olmalıdır. Plan da, buradan çıkacak sonuçlara göre oluşturulur. Kamuoyunun beklentisi bu yöndedir.
Deniz kirliliği konusuna tekrar döneceğiz dostlar.. Ancak biraz da başka konuları ele almak gerekiyor. Haftaya farklı bir konuya gireceğiz.
KUBİLAY S. ÖZTÜRK