Namaz Vakitleri
Görüntülenen Şehir:   Loading
Puan Durumu Loading
Gazeteler
  • Akşam Gazetesi
  • Bir Gün Gazetesi
  • Bugün Gazetesi
  • Cumhuriyet Gazetesi
  • Dünya Gazetesi
  • Fanatik Gazetesi
  • Fotomaç Gazetesi
  • Güneş Gazetesi
  • Haber Türk Gazetesi
  • Hürriyet Gazetesi
  • Millî Gazete
  • Milliyet Gazetesi
  • Posta Gazetesi
  • Radikal Gazetesi
  • Sabah Gazetesi
  • Sözcü Gazetesi
  • Star Gazetesi
  • Takvim Gazetesi
  • Taraf Gazetesi
  • Türkiye Gazetesi
  • Vatan Gazetesi
  • Yeni Akit Gazetesi
  • Yeni Asta Gazetesi
  • Yeni Şafak Gazetesi
  • Zaman Gazetesi

“ÇALINMIŞ ÇOCUKLUK”

Bu haber 551 kere okunmuş. 13/01/2023

Bugün sizlerle, ailelerinin geçimlerine katkıda bulunmak için saatlerce, uygunsuz koşullarda, çok az ücretle çalışan ve çalışmak zorunda olduğundan akranları ile oyun oynayamayan, okula gidemeyen çocuk işçilere dikkat çekmek adına yazmış olduğum bir hikayeyi paylaşmak istiyorum.

“ÇALINMIŞ ÇOCUKLUK”

Buralarda kış uzun ve oldukça çetin geçerdi. Doğa adeta insanları cezalandırırcasına,  bütün zalimliğini sergilerdi. Kışın, köy yolu kapandığından, ilçeye ulaşmak mümkün değildi. Bazı hastalar ilçedeki hastaneye yetişemediğinden kızak üzerinde can vermiş, bazıları da donarak ölmüştü.   Bu nedenle bu topraklarda yaşayan herkes, sonbaharda kışa çok iyi hazırlanması gerektiğini bilirdi…

Sonbaharın getirdiği hüzün ile birlikte tüm köylüyü yine bir kış telaşı almıştı. Kimileri değirmende öğüttükleri unları, çuvallara basıp, kilerlerine ve ambarlarına taşıyor, kimileri ise yaz sıcağında kuruttuğu tezekleri, doğranmış kavak ve söğüt dallarından oluşan yığının yanına istifliyordu.  Kışlık yiyecekleri hazırlamak için hemen hemen her evde, üç beş kadın bir araya geliyordu. Koyu sohbetin yanı sıra türküler söylenerek tarhanalar, turşular, salçalar yapılıyordu…

Ayşe kadın ambardaki yarım olan un çuvalına baktı ve içini çekerek duvar dibine çöktü. Başını iki elinin arasına almış kara kara düşünüyordu.

Hüseyin annesinin yanına geldiğinde, onun ağladığını gördü. Hemen yanına çömelip elini annesinin boynuna attı.

-“Anne ne oldu, niye ağlıyorsun?”

-“Yok oğul ağlamıyorum, hadi kalk gidelim eve.”

-“Annee… Hadi söyle”

 -“Oğul, ben ağlamayayım da kim ağlasın, on baş nüfusla nasıl çıkaracağız bu kara kışı? El alem kış hazırlığı yaptı, koydu ambarına. Bir de bize bak, ne yiyeceğimiz, ne de yakacağımız var doğru düzgün. Babanın bir işi bile yok ki, parayla alalım.”

Hüseyin de başını önüne eğmiş, gözleri dolmuştu. Ama annesinin yanında ağlamadı. Dişlerini sıktı, gözyaşlarını içine akıttı. Ne de olsa ailenin büyük erkek çocuğuydu ve hep güçlü olmalıydı. Ailenin tüm sıkıntılarını, dertlerini o küçücük, masum yüreğine yük ediyor, zaman zaman bunların altında eziliyordu. Fakat yine de kimseye hiçbir şey belli etmiyordu. 

-“Sen üzülme buluruz bir çaresini, babamı belki yine eski işinden çağırırlar” diyerek annesini teselli etmeye çalıştı ve annesinin gözyaşlarını elleriyle sildi. Pamuk yüzünü öperek ona sımsıkı sarıldı.

Annesi eve doğru giderken, Hüseyin de Çataltepe’ye doğru koşmaya başladı. Artık küçük yüreğinin derinlerinden gelen ve gözlerinde son bulan duygulara engel olamıyordu.

Çataltepe, Hüseyin’in huzur bulduğu, gelip içini döktüğü, sıkıntısını araladığı yerdi. Burası aynı zamanda bir ziyaretti. Köylüler, buraya yağmur duasına çıkar, dileklerde bulunurdu.

Bu tepeden bakıldığında, Bozarmut tren istasyonu görünüyordu. Arka arkaya dizilmiş maden vagonları, gelecek olan treni bekliyordu. Hüseyin, oturup gözlerini istasyona dikti ve derince içini çekti.  “Şu vagonların birine binip İstanbul’a gitsem. Oralarda çalışsam, para kazanıp, anneme getirsem” diye düşündü. Bu fikre çok sık kapılıyordu. Annesinin gözyaşlarını dindirmek, kardeşleriyle doyasıya oyunlar oynamak istiyordu artık. Bugün yiyecek bir şeyler bulup yerken, yarın da bir şey bulup yiyebilecek miyiz acaba diye düşünmek istemiyordu.

Fakat ailesini, arkadaşlarını nasıl bırakıp gidebilirdi ki? Hasretlik şimdiden çok ağır gelmişti küçük bedenine. Tekrar ağlamaya başladı…

Düşünceler ile çaresizlik yumağında kaybolurken, zamanın nasıl geçtiğini fark etmedi. Hava kararmaya yüz tutmuştu. Uzun süre oturduğu yerden ayağa kalktı ve evin yolunu tuttu.

Eve yaklaştıkça annesi ile babasının tartışmasını duydu. Hüseyin, eve girmek istemedi. Pencere altına çömelip, başını ellerinin arasına alarak onları dinlemeye başladı.

Veli, Ayşe Kadın’ın Çukurova’ya gitme isteğine, karşı çıkıyordu. Fakat Ayşe diretiyordu.

-“Oralar buradan daha sıcak, toprakları verimli, portakal bahçelerinde çalışırız, ben evlere temizliğe giderim, sen de inşaatlarda çalışırsın. Hem çocukların sırtı ısınır, hem de karnımız biraz olsun doyar”

-“Ben bıktım artık bu gidip gelmelerden. Oralara gidip nerde kalacağız bir sürü nüfus? Ben derim ki: Cemil Ağadan bir çift öküz alıp, reçberlik yapalım. Ne dersin? İyi olmaz mı?”

Ayşe’nin kaşları iyice çatılmıştı.

-İyi de kışın biz karnımızı doyuramayacağız, öküzleri nasıl besleriz, hem de o gözü aç Cemil’e nasıl ödeyeceğiz borcumuzu diye cevap verdi.

 -“Ya Ayşe, Hüseyin gider Cemil Ağa’ya çalışır öder borcumuzu.”

Ayşe, oturduğu yerden hızlıca kalkıp, hiddetle;

-“Herif herif sen kafayı mı yedin? Bir karış çocuk nasıl çalışsın, hem o vicdansız, oğlanı mahveder. Buna hayatta izin vermem. Kendin çalışmıyorsun da el kadar çocuğu mu gönderiyorsun zalimin kapısına? hiç mi utanmıyorsun?”

Veli iyice gerilmiş Ayşe’nin üzerine yürümüştü ki;

 Hüseyin, koşarak içeri girdi ve

-“Anne, babam doğru söylüyor, ben Cemil Ağa’da çalışırım, hem ben Cemil Ağa’yı çok seviyorum.” diyerek annesinin boynuna sarıldı.

Ayşe Kadın gözyaşları içinde,

-“Hayır hayır,  buna izin vermemi bekleme benden, geçen yıl yanında çalışan Kazım’ın anlattıklarını hiç mi duymadınız? Neler etmiş adamcağıza. Adam neredeyse ölüyormuş, bir deri bir kemik kalmış. Senin canın ne ki gidip ona çalışacaksın oğlum?”

Veli evin ortasında hem geziniyor hem de avazı çıktığı kadar karısına bağırıyordu.

-“Ne halin varsa gör kadın, ama ben kesinlikle gitmem Çukurova’ya bunu bilesin!...”

Hüseyin annesini o an ikna edemeyeceğini biliyordu ancak kafasına koymuştu. Ne olursa olsun gidip, Cemil Ağa’nın çiftliğinde çalışacaktı. Babasıyla gidip konuştu.

-“Baba ben kararlıyım, çalışacağım. Seninle birlikte gidelim Ağa’ya”

-“Oğlum! annene her şey tozpembe geliyor, Çukurova’ya gidip gelmeyi, orada iş bulmayı kolay sanıyor. Bütün memleketin yoksulları orada birbirini yiyor iş bulmak için. Artık eskisi gibi değil. Yoksa ben ister miyim seni el kapılarına göndermeyi, çalıştırmayı?” 

-“Tamam baba, sen üzülme. Yarın gidip konuşalım Cemil Ağa’yla”

Sabah erkenden, Ayşe’nin çeşmeye gittiği sırada Hüseyin ile babası, Cemil Ağa’nın evinin yolunu tutmuştu. Avlu kapısından içeri girdiklerinde, Cemil Ağa hayvanlar için, ot kesiyordu.

- “Kolay gelsin Cemil Ağa, nasılsın?”

-“Sağol, hoşgeldiniz, gördüğün gibi işte. Sen hayırdır Veli, buralara basmazdın?” Diyerek kafasını kaldırmadan ot kesmeye devam etti.

-“Ya Cemil Ağa, biz bu sene Çukurova’ya gitmeyip kışı burada geçireceğiz. Malum demiryollarından da çıkardılar beni. Ne elde var, ne avuçta. Kışı bu durumda çok zor geçireceğiz.  Düşündüm de; senden bir çift öküz alayım, öküzlerin parasını da, Hüseyin senin yanında çalışıp ödesin. Bakma böyle küçük olduğuna, çocuğum diye söylemiyorum çok çalışkan ve kuvvetlidir”

Cemil Ağa elindeki otları yere bırakarak,

-“Veli sen delirdin mi? Hiç olacak iş mi? bir karış yumurcak nasıl çalışsın, dayanamaz çalışmaya, sonra hasta masta olur, başıma bela edemem.”

Cemil Ağa’nın söylediği sözler, Hüseyin’in canını sıkmıştı. Lafa girdi.

-“Ben geçen yıl Ali Emmilerde de çalıştım, eğer çalışmamı beğenmezsen öküzleri geri alırsın Cemil emmi”

Cemil, başını her iki yana sallayarak:

-“Allah’ım sen akıl fikir ver, peki okulun ne olacak, gitmeyecek misin?”

Veli, hemen Hüseyin’den önce söze atıldı.

-“Aman... Bu sene de gitmesin, sanki okuyup bana mebus mu olacak, eti senin kemiği benim”

-“Çocuk eğer hasta olursa, çalışamazsa geri alırım öküzleri karışmam”

-“Tamam tamam”

Okulların açılmasına az bir zaman kalmıştı ki; Ayşe kadının tüm karşı çıkmalarına rağmen Hüseyin, Cemil Ağa’nın çiftliğinde çalışmaya başladı. Tek korktuğu şey ise hasta olursa çalışamazdı bu da Cemil Ağa’nın ailesinden öküzleri geri alması demekti. Bu yüzden yorulsa da hasta da olsa, Ağa’ya belli etmiyor, var gücüyle, hiç durmadan çalışıyordu.

Hüseyin çok zeki ve akıllı bir çocuktu. Yaşıtları gibi okulda olması gerekirken, ailesi için okulunu bırakmıştı. Tabi sadece okulunu değil, hiç yaşayamadığı çocukluğunu, mutluluğunu, geleceğini…

O kirlenmemiş, masum ve minik yüreğiyle, sırtına fedakârlık yükünü çoktan sarmıştı bile…

İLKNUR SOLMAZ ÇOBAN

YorumlarBu habere hiç yorum yapılmamış     'İLK YORUMU SEN YAP'

Adınız Soyadınız:

E-Postanız:

Yorumunuz:

2 + 10 = ?